25 Aralık 2012

The Truman Show



Creed - What's This Life For 


Yönetmen: Peter Weir
Yıl: 1998
Başlangıç sahnesi: Şov programının yaratıcısı Christof’un jenerik konuşması ile başlıyor: “Artık aktörleri ve bize hissettirdikleri o sahte duyguları izlemekten bıktık. İhtişamlı gösterilerden ve özel efektlerden yorulduk. İçinde bulunduğu dünya, bazı açılardan sahte de olsa Truman'ın kendisinde yapay olan hiçbir şey yok. Senaryo yok, sufle yok. Her zaman Shakspeare gibi değil, ama samimi. Bu bir yaşam. İyi hissetmek için, televizyonlarını bütün gece açık bırakan izleyiciler biliyoruz. Benim için, özel hayatımla herkesin görebildiği hayatım arasında bir fark yok. Yaşamım... Benim yaşamım zaten Truman Show. Truman Show bir.. bir yaşam tarzı. Çok asil bir yaşam. Bu yaşam gerçekten huzurlu bir yaşam. Tamamen doğru. Tamamen gerçek. Burada hiçbir şey sahte değil. Bu şovda görebileceğiniz hiçbir şey sahte değil. Yalnızca kontrol altında.” -TRUMAN SHOW- 10.909'uncu gün.
Hikâye: Doğduğu günden beri 24 saatlik bir canlı TV şovunun yıldızı olduğunu, kendisinden başka bilmeyen kalmayan Truman Burbank’ın 30. yaşında, bir şeylerden şüphelenerek kaçmaya çalışması ve özgürlük mücadelesi.
Yer : Seaheaven Adası - Manhattan
Karakterler:
Truman Burbank (Jim Carrey): Bütün dünyanın izlediği, izlendiğini bilmeyen adam, 30 yaşında.
Christof (Ed Harris): Şov programının yapımcısı ve yönetmeni


Ya hayatımdaki herkes benim hikâyemde oynayan birer oyuncuysa?!

The Truman Show, 1998 yılından, daha 'Biri Bizi Gözetliyor' tarzı yarışma şovlarının olmadığı yıllardan, çok katmanlı, büyüleyici bir film. Sıradan filmlerden değil.

Truman Burbank, bir adada, mutlu ve huzurlu ve sakin bir kasabada yaşamaktadır. Güzel bir karısı, annesi, iyi bir dostu, arkadaşları, komşuları, işi vardır. Her şey sorunsuzdur hayatında. Ama adını koyamadığı büyük bir eksiklik vardır aslında. Gidememektedir. Truman çok istemesine rağmen o adadan başka hiçbir yere gidememektedir. Çocukken babası denizde gözünün önünde öldüğünden o günden beri denizden korkmaktadır. Hava veya kara yoluyla gitmeye kalktığında da mutlaka aksilikler çıkmaktadır. Çünkü aslında bu kasaba gerçek bir mekân değil bir film setidir. 24 saat aralıksız devam eden bir tv dizisinin setidir. Adanın her yanına yerleştirilmiş 50.000 kamera Trumanın yaşamını sürekli takip eder ve montajsız kurgusuz bir şekilde ekrana canlı olarak aktarır. Dolayısıyla adada yaşayan herkes dizinin bir parçası yani oyuncusudur. Truman’ın annesi karısı ve en yakın arkadaşı dahil herkes. Şov büyük bir başarıdır. İnsanlar 29 yıl boyunca bu programı hiç durmadan izlemişlerdir. “Bir Yıldız Doğuyor” şeklinde sunulan doğumunu 1.7 milyar insan izlemiş, ilk adımı 220 ülkeden takip edilmiştir. Başlangıçta tek bir kamerayla başlayan şov Truman büyüdükçe teknolojinin de ilerlemesiyle 50.000 kameraya ulaşmıştır.


Bir insanın hayatı, bütünüyle gizli kameraların karmaşık ağıyla kaydediliyor ve canlı yayın ile, montajsız, yirmi dört saat, haftanın yedi günü bütün dünya tarafından izleniyor. Herkes izlendiğinin farkında olmayan bir adamı izliyor!



Truman 30 yaşına geldiğinde hayatıyla ilgili bazı şeylerden şüphelenmeye başlıyor. Gökyüzünden bir spot lambası düşüyor bir sabah!? Ama hemen akabinde radyoda bir haber geçilerek toparlanıyor durum: lambanın bir uçaktan düştüğü ve neyseki kimsenin yaralanmadığını söylüyor haber. Yıllar önce ölen babasıyla karşılaşıyor, bunu da hemen kılıfına uyduruyorlar ve aslında babasının ölmediği ama hafızasını yitirdiği için senelerdir ortalıkta olmadığı anlaşılıyor.



Filme hayran kalmamak mümkün değil. Yönetmen Peter Weir, aslında Trumanın hayatını , bizim hayatımızın bir metaforu olarak kullanmış. Çağdaş toplumu kıyasıya eleştiriyor ve toplumsal, kültürel, dinsel, ailesel tüm kurumlara isyan edip özgürleşen, gerçek benliğini ancak böyle bulan ve korkmayıp buna sahip çıkan bireyi övüyor.

Film, Truman’ın hayatındaki insanların yaptıkları “rol”lerle, bizim günlük hayatta üstlendiğimiz “toplumsal roller”e gönderme yapıyor.

Bir röportajda şovun yaratıcısı Christof’a telefonla bağlanan bir seyirci sorar:
“Truman bunca yıldır neden hiç şüphelenmedi?”
Christof'un cevabı kısacık ama çok çarpıcıdır:
“Dünyanın gerçekliğini, bize sunulan haliyle kabul ederiz. İşte bu kadar basit.” 

Yani biz seyirciler, Truman, hayatın kocaman bir yalan olduğunu nasıl anlamaz diye düşünürken Weir bize bir başka soruyla yanıt veriyor:
“Siz nasıl anlamıyorsunuz?”


Truman’ın karısı taksitlerini ve sorumluluklarını hatırlatmaktadır, bebek istemektedir. Annesi zaten çoktan oğlunun sınırlarını çizmiş ve o sınırların dışına çıkmaması gerektiğini kafasına yerleştirmiştir. Öğretmeni; “dünyada artık keşfedilecek yer kalmadı, zaten her yer keşfedildi” diyerek onun merakını ve heyecanını söndürmüş, kâşif ruhunu öldürmüştür. Medya da sürekli dış dünyanın tehlikelerinden, kasabanın güzelliğinden bahseder. E bir de fobisi vardır: Deniz! Truman kapana kısılmış gibi bu huzurlu adaya kısılmıştır aslında. Çıkışı yok gibidir. Hayatındaki her şey şunu vurgulamaktadır: “ELİNDE OLANLA YETİNMEYİ ÖĞREN, HİÇBİR ŞEYİ DEĞİŞTİRME!”

Size çok tanıdık gelmiyor mu yukarıdaki paragraf?
Bizim hayatımızdan bir farkı var mı?
İşte tam da bu noktada çok emin olarak söyleyebiliriz ki: Film, bütün bu kişilerin, kurumların ve korkuların, bizim hayatımızda da özgürlüğün ve gerçekliğin önünde engel olduklarını gösteriyor.


Weir Tanrıyı da metaforlaştırıyor. Şovun yaratıcısı Christof = Dünyanın yaratıcısı Tanrı!
Christoph, Truman’ın yaşayacağı kasabayı tasarlar, gerekli olan yerde iklim ve hava durumunu belirler, kaderini çizer, kime aşık olacağını, engellerini, hayallerini, her şeyini “O” belirler. Ve bunu yaparken, Truman’a kötülük değil iyilik yaptığını düşünmektedir. Bu yüzden Truman’ın aslında şikayet etmeye bile hakkı yoktur. Çünkü “O”, Truman için bir cennet yaratmıştır.



Fakat Truman artık şüphelerinin kıskacından kurtulamaz, yalana tahammülü kalmaz ve adadan çıkış yollarını arar. En sonunda en büyük korkusunu yenerek denize açılır. Set ekibi ve Christof, onun geri dönmesini sağlamak için denizde fırtına dev dalgalar yaratırlar fakat Truman pes etmez ve sonunda o fırtınaları da atlatır. Tam artık kurtulduğunu sanıp güneşli denizde ilerlerken teknesi bir den gökyüzüne çarpar! Çünkü onun gökyüzü olarak yıllardır gördüğü şey aslında gökyüzü görünümlü set duvarıdır.

Kendisine sunulan dünyanın gerçekliğini reddeden Truman, cesareti ve azmi sayesinde yaratıcısını yenmiş ve sahte dünyanın sınırına ulaşmıştır. Ve tam o sınırda şovun yaratıcıyla aralarında bir konuşma geçer:
Truman: "Hiçbir şey mi gerçek değildi?"
Christoph: "Sen gerçektin!
(Truman’in adı “true man” yani “gerçek insan”, sahte dünyadaki tek gerçek insan) 
Seni izlemeyi bu kadar güzel yapan da buydu. Beni dinle Truman. Dışarıda, senin için yarattığım bu dünyadan daha fazla gerçeklik yok. Aynı yalanlar. Aynı ikiyüzlülük. Ama benim dünyamda korkacak hiçbir şeyin yok."


Şimdi Truman’ın önünde özgür ve gerçek bir dünyaya açılan kapı durmaktadır. Bu kapıyı araladığında Truman’ı zifiri bir karanlık karşılar. Yani: BELİRSİZLİK!
İşte asıl cesaret gerektiren nokta burasıdır.
Eski, alıştığı ve güvenli olduğu hayatı bırakmak ve içerdiği tüm belirsizliğe rağmen yeni hayata başlamak! 

The Truman Show.. Hem iğneleyici, hem dokunaklı, hem komik, hem de derin..



Fragman:


23 yorum:

settar dedi ki...

Yine özenle seçilmiş bir müzik ve zevkle bir çırpıda okunan, kelimeleri inci gibi tek tek dizilmiş kalitesini belli eden bir yorum, elinize sağlık...

şule dedi ki...

beni çok etkilemiş filmlerden biridir truman. bazen yaşadıklarım karşısında trumani dusunerek "aslında bu da bir dizi, o yüzden boyle absurd seyler geliyor basima" diye dusundugum zamanlar olmustur :) ne guzel yazmissin. nerden aklına geldi bu film?

Vladimir dedi ki...

Güzel bir konu, işleniş biçimi hayli başarılı.. Truman Show'un tadı damağımızdayken EDTV filmini izlemiştik bir zamanlar. Hiç de fena bir film değildi üstelik. Gelin görün ki popüler olan yamacına her zaman daha büyük kalabalıkları topluyor. EDTV de bence Truman Show kadar başarılı bir film. Eşit ayardaki iki yönetmenden bekleneceği gibi tam da.

7.oda dedi ki...

Settar; teşekkür ederim bu güzel yorumun için, filmi sevdiğini biliyorum, şarkıyı da beğenmene sevindim :)

7.oda dedi ki...

Şulecim; "Alkan Avcıoğlu ile Bir Film Nasıl Okunur Atölyesi"nde derslere giriyorum bir aydır. İlk derste "eğik plan"ı anlatırken örnek sahne olarak Truman Show'un sonundan bir sahne göstermişti. Bir derste ortalama 10 kadar filmden sahneler izliyoruz ve daha önce izlemiş olsan da olmasan da canın çekiyor eve gidip o filmleri izlemek istiyorsun. Ben de bir karar verdim. Derste bir şekilde gösterilen bahsi geçen tüm filmleri sıradan izliyorum. İlki buydu :)
Yıllar önce izlediğimde çok etkilenmiştim filmden.. evde uzun süre ya ben de Trumansam diye gezdiğimi hatırlıyorum :))

7.oda dedi ki...

Vlad, ben hiç bilmiyordum EDTV yi, duymamıştım. Şimdi baktım. 1999 yılı yapımıymış. Hemen defterime notumu aldım. Tavsiyelerini beğeniyorum senin.

Emre Öztüzün dedi ki...

Yazına bayıldım çok sade ve özünü vermişsin.

Banu Altuğ dedi ki...

izlemedim canım :( ama hemen bulmaya çalışıyorum

Denis Bucins dedi ki...

Teşekkür ederim
Süpersin 7. Oda...

Müjde dedi ki...

Yorumların yine her zamanki gibi çok güzel. eline sağlık. ve katılıyorum filmle ilgili tek bir yorum yapıcam. derin çok derin...

dark.. dedi ki...

Harika yazmıssın.. dilin elbette guzel.. ama bazı tespitler ise muhteşem...

Yazıyı noktaladıgın ve en vurucu yer olan şu replige bayıldım ki aklımda kalmamıştı aslında filmi izledikten sonra..

"Hiçbir şey mi gerçek değildi?"
"Sen gerçektin!

Mister Blu dedi ki...

Gerçekten güzel yazmışsın. Hoşuma gitti.

Filmi izlemiştim. Üzerine de söylenecek pek çok şey yok bence. Tam bir akıl ürünü. Ve Truman’ın etrafındaki aynılıkların farkına varmaya başlamasıyla birlikte heyecan da başlıyor. Bu film, üzerinde uzun uzun yorum yapılmayacak kadar güzel :)

Erhan S. dedi ki...

Bu film için söylenmemiş söz kalmamıştır sanırım.Ama okuduğum en güzel anlatımlardan birtanesiydi.Beynime yeni bir oksijen damarı açılmış hissine kapıldığım bu özel filmi okumakta aynı etkiyi yaptı yılar sonra bende. Sanırım birazdan tekrar seyredicem.Ve tekrar hatırlıcam ; hayatımın dizginlerinin elimde olmadığını hissettiğim anlarda, birilerinin her an karşıma çıkıp yeter bu kadar denendiğin; burda oyun bitiyor artık özgürsün deyip bana sarılacağını hayal ettiğimi. Harika bir yazı,harika bir hatırlatma ve harika insan Fatoş. Teşekkürler...

7.oda dedi ki...

Emre; sade, öz ve yeterli diyorsun :) sevindim beğenmene :) geçmiş olsun, çabuk iyileş yarın akşama kadar :)

7.oda dedi ki...

Banuuu, hemen izle derim hemen, hem çok eğlenecek hem de çok etkilenecek sonrasında da çokça düşüneceksiniz :)

7.oda dedi ki...

Denis :) ne demek efendim, zevkle paylaşıyorum ben..

7.oda dedi ki...

Müjde :) hayat gibi değil mi..

7.oda dedi ki...

dark; yalanların içinde gerçek.. kaybolmak gibi bir şey..

7.oda dedi ki...

Mister Blu; yani "bu kadar uzun yazma, izle ve sus" mu diyorsun ne diyorsun :)

7.oda dedi ki...

Erhan; işte bu! "sanırım tekrar izlicem" dedin ya.. yeniden izleme isteği uyandırdıysa yazım içinde, tamam olmuş demektir :)

Balthus dedi ki...

Belki de abartısız yüzlerce kişiye bu filmi izlettim.Üzerine bir yazı yazmasam da onlarca dakika konuşmuşumdur.Aslında bir ara yazmalıyım da.Denizi aşıp "tanrısıyla" yüzleştiği anın türkçe videosu arama motorlarında çıkıyor.Aslında linkini paylaşmak isterdim ama belki bilerek siz fotografla yetindiniz.İzlemeyen arkadaşlar mutlaka izleyin derim.

7.oda dedi ki...

Levent; linki paylaşabilirsiniz. Ben genelde fragman dışında video paylaşmıyorum. Fotoğraf ve kelimelerle anlatmaya çalışıyorum.
Bir de tabi.. filmi hiç izlemeyen biri için sadece o sahneyi izlemek ne kadar etkili olur düşünmeli. Çünkü öncesinde, Truman'in o huzurlu korkusuz güvenli sorunsuz hayatına rağmen yaşadığı sıkışmışlığı hissetmeli izleyici diye de düşünüyorum :)

Balthus dedi ki...

paylaşalım o zaman izleyen karar versin ;)
http://www.facebook.com/video/video.php?v=2229339691117