31 Ocak 2010

Bendeki Sen

.


IAMX - MY SECRET FRIEND


Hiçbirimiz tanımıyoruz aslında oynayacağımız rolü..
Bize öğretildiği gibi kalıyor rol yapma yeteneğimiz..
Bize ezberletildiği gibi söyleyiveriyoruz gereken yerde gereken replikleri..


Sonraları anlayınca kocaman bir oyunun aktörleri olduğumuzu..
İnsan olmak istiyoruz..

Oynamamak..
Olduğumuz gibi kabullenilmek diğerleri tarafından..
Ve bir ayna arıyoruz kendimize..
Yüzümüzdeki makyajların hepsini silmek, soyunmak, yapay olan herşeyi çıkarmak, gerçek olmak istiyoruz.
Gerçek Olmak..
Bir yerde unuttuğumuz bir maske kırıntısı hala üzerimizde kalıyor oysa..
Yapışmış ve çıkmayan ve neredeyse bize ait sandığımız maske kırıntıları..
Alınmış ve düzeltilmiş kaşlarımızda bir nebze abartma kalıyor., eski hallerine döndüremiyoruz..
Dudaklarımızın köşelerinin kıvrık olduğunu göremiyoruz, ne kadar baksak da aynalara..
Öylece dolaşıyoruz ve herkese maskara oluyoruz. ..
Yarım bir varlık olarak..
Ne gerçek bir insan, ne de aktör..
Evet ne gerçek bir insan olabiliyoruz..
Ne de gerçek bir aktör olup rolümüzün hakkını verebiliyoruz..


Ama ben seninleyken yarım bir varlık değilim.. maskara da değilim..
Hissettiklerim kadar gerçeğim..
Duygularım kadar benim..
Yaşadıklarım kadar sen..
Bütün sevdiğim insanlar arasında bana en yakın olan sensin.


Seni Sevmenin bir sihir olduğunu sanırdım eskiden..
İnsanın sevgisini özgür, mutlu, verimli ve doyumlu yapan bir sihir..
İçsel yolculuğumda beni zenginleştiren bir derinlik..
Bütün ihtiraslarımı sana bağladım, çünkü sen benim zevkim, özgürlüğüm, neşem, gücüm, dayanağım, aynamdın..
Sana bağlanmak bana kendimi verdi, ve içimde yıkılmaz bir güç oluşturdu..
Ve maskara olduğumuz şu dünyayla, o benimle eğlenmeden önce beni eğlendirecek bir yürek..


Şimdi ne yapmak istersem yapabilecek, nereye gitmek istersem gidebilecek, kiminle olmak istersem olabilecek kadar özgürüm ama adlandıramadığımız ilişkimizin ve aramızdaki hislerin beni her zaman sana geri getireceğini bilmenin güvenini duyuyorum.


Seni kaybetmek ilacı olmayan asla kapanmayacak bir yara olurdu..

.

21 Ocak 2010

Aşkın Gözleri

.


THE CARDIGANS - GIVE ME YOUR EYES


"Aşkın bir gözü fazladır" der Mahabarata,
Aşkın bir gözü fazladır..


Neden peki ??
Zaten değil mi ki kör aşkın gözleri ??
Körlüğe bulaştıktan sonra ne fark eder ki bir gözün var ya da iki ??


Çok soru sorasım var bugün benim :)


Yoksa maşukların gözleri birleşip tek göz olmalı da, dünyaya o aynı tek gözden mi bakmalılar ??
Bu mudur mutlu aşkın formülü ??
Oysa "Mutlu Aşk Yoktur" derdi değil mi Aragon..
Yoksa gerçekten hiç bir zaman aynı tek göze sahip olamadığımızdan mı veremiyoruz yaşadığımız aşkların hakkını ??


Sorular üşüşüyor beynime..


Bazen düşünüyor ya insan..
Neyi nerede yanlış yapıyorum diye..
Sonra işte bir tümce çarpıveriyor yüzümüze..
"Aşkın Bir Gözü Fazladır"


O zaman asıl soru şu:
Kim feda edecek gözlerini ??

Kim verecek diğerine gözlerini ??
.
.

18 Ocak 2010

.
Bu yazı Ne Le Dis à Personne filmi hakkında detay bilgi içerir.
Fragman



GROOVE ARMADA - HANDS OF TIME


Kardeşim geçen hafta geldiğinde "izlemem gereken filmler listem"in ilk sırasına koymuştu Tell No One ı..
Çok daha önce bana aldığı ama benim gözardı ettiğim bir filmdi..
"Çok şaşıracaksın" demişti.. "Ülkemizde hiç ses getirmeyen bir filmin nasıl bu kadar iyi olduğuna hayret edeceksin. Üstelik de tam senin sevdiğin türden bir film.."
Evet hakikaten tam dediği gibi oldu..
Bu kadar iyi bir filmin Türkiye'de 2007'nin mayısında gösterime girmesine rağmen neden ses getiremediğini düşündüm..
Dramla yoğrulmuş bir suç filmi ..
Aksiyon sahnelerinin azlığına rağmen, bittiğinde sanki baştan sona aksiyon sahnesi ile dolu bir film izlemişsiniz gibi bir tat bırakıyor hafızanızda..
Ve çok iyi başlayıp berbat bir sonla biten, sonunu çok önceden çözdüğünüz pek çok "suç" filminin aksine, Kimseye Söyleme çok yavaş bir tempoyla başlayıp gittikçe hızlanan ve sizi saran bir ilerleyişten sonra inanılamayacak kadar iyi bir final sahnesi ile kapanışı yapıyor..



Birbirlerini çok sevdikleri her hallerinden belli olan çift, çocukluktan beri devam eden aşklarını evliliğin içinde de söndürmeden devam ettirmektedirler..
Bir gece kim olduğu belirsiz bir katil tarafından Margot (Marie-Josée Croze) öldürülür, Alexandre (François Cluzet) da yaralı kurtulur.
O sırada yakalanan bir seri katil, tüm kurbanlarını itiraf ettiği halde Margot yu kendisinin öldürmediğini söylese de, suç seri katilin üzerine yıkılır ve dosya kapanır.
Aradan 8 yıl geçer..
Bu süre içerisinde Alexandre, Margot yu unutamamakta ve yasını hala tutmakta, hiç bir kadınla beraber olmamaktadır..
Bir gün kimliği berlirsiz bir kişiden kendisine mail yoluyla bir video görüntüsü gelir.
Videoda 8 yıl önce ölen karısının görüntüleri vardır.
Ama Margot daha yaşlıdır yani çekimler yenidir.
Yani karısı hala yaşamaktadır ??
Ama nasıl ??
Peki o zaman karısı hala yaşıyorsa 8 yıl önceki ceset kimindir??
Ve NEDEN??


Tam o sırada Margot nun öldürüldüğü civarda 2 erkek cesedi daha bulunması sebebiyle dava yeniden açılır..
Bir yandan polisler Margot yu kocasının öldürdüğünden şüphelenip onun peşine düşerken, bir yandan da bizim Alexandre karısının hala yaşadığı umudu ile bulabildiği izleri takip etmektedir..
Ve ortaya müthiş bir kurgu ile dramın yoğunluğunu asla kaybettirmediği bir suç filmi çıkar..
Sonunu asla tahmin edemeyeceğiniz, yalanların içinden başka yalanların çıktığı, aslında burnunuzun dibinizde yaşanan ama sizin ruhunuzun duymadığı olaylar ve hayatınız..


 
İnsan düşünmeden edemiyor..
Nasıl bir kurmaca, nasıl bir düzen işliyor bizim hayatlarımızda bizim haberimiz olmadan..
Oysa hep herşeyi bildiğimizi sanmaz mıyız??
Ne de olsa bizim hayatımızdır, elbett biliyoruzdur herşeyi..
Oysa her zaman bizim bildiğimiz gibi değildir gerçek..
Oysa her zaman gördüğümüz gibi değildir olaylar..
Aynanın ardında başka gerçekler vardır, ama işte aklımıza gelmek aynayı kırmak, o gerçeklere ulaşabilmek için..
Burnumuzun dibindedir hakikaten herşey ..
Ama ayna vardır aramızda sırlı tabaka ile..



Harlan Coben'in 2001'de yayımlanan ve 27 dilde 6 milyon kopyası basılan Tell No One adlı romanından, hem başarılı bir aktör hem de yönetmen olan Guillaume Canet tarafından epey değişiklik yapılarak sinemaya uyarlanmış bir film Ne Le Dis à Personne..
Fransada Kasım 2006 da vizyona girmiş ve senenin en çok izlenen 5 Fransız filmi arasına yerleşmiş.
Cesar ödüllerine 9 dalda aday olmuş ve 4 ünü almış: En iyi yönetmen, En iyi kurgu, En iyi müzik, En iyi erkek oyuncu..
En iyi müzik ödülü demişken evet filmin müzikleri gerçekten de harika..
Soundtrackinden bir şarkıyı seçtim ben de yazı için..
Hiç zaman kaybetmeden filmi izleyin diyorum.
Kesinlikle beğeneceksiniz.
.
.

11 Ocak 2010

.


The Shins - Black Wave


Uzun Pozlama en sevdiğim fotoğraf türü benim..
Çekmesi de en zevkli, ortaya çıkan görüntüleri de..
Hele bir de hareketli bir su varsa ortada..
Denizin sise dönüşen halleri, şelalenin pamuğa dönüşen halleri insana tarifi imkansız bir heyecan sunuyor..
İnsan görüntüleri ise bambaşka, uzun pozlama yokoluşu başlatıyor insanda..



Bu fotoğrafımı bir akşamüstü günbatımı zamanlarında çakıllı bir deniz kıyısında çekmiştim..
5 saniye pozlama süresi ile birlikte..
dalgalar gelip gittikçe, su çakılların üzerinde sise dönüşüyordu..
Suyun yalayıp geçtiği yosunlar zirve gibi kalıyordu o sislerin üstünde..
Renkler daha da doygunlaşıyordu, mavi bambaşkalaşıyordu..
ve evet ben bu uzun pozlama fotoğraflarını çok seviyordum..



2009 yılının son sergisine bu fotoğrafımı gönderdim o yüzden..
Ve hatta bu yılın kartpostalını da bu fotoğraftan yaptık üstelik..




BURFOT - Bursa Fotoğraf İmece Topluluğu'nun "Griye Veda Renklere Merhaba" Projesinin 8. etap sergisi Yıldırım Beyazıt İMKB Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi'nde 24 Aralık 2009 Perşembe günü, saat 10:00'da yapılan törende açılış konuşmaları ve düzenlenen kokteyl eşliğinde açıldı.


Okul Müdürü Nurettin Sakarya, BURFOT adına Hüseyin Ceylan ve Yıldırım İlçe Milli Eğitim Müdürü Sebahattin Gençel'in yaptığı konuşmalardan sonra, Okul tarafından hazırlanan teşekkür plaketi BURFOT adına Murat Korkmaz tarafından kabul edildi ve film şeridinin kesilmesi suretiyle açılış gerçekleşti. Davetlilerin sergi ziyareti ve ilgililere BURFOT üyelerince yapılan gerekli bilgilendirmelerin ardından BURFOT adına hazırlanan tanıtıcı slayt gösterisi ve BURFOT üyelerinin fotoğraflarından oluşan fotoğraf gösterisi okul öğrencilerine Nurkan Kahraman tarafından sunuldu.


Daha nice okulların renklenmesi adına, nice projelere..

.

6 Ocak 2010

.


SIRENIA - MY MINDS EYE
.
"küçük bir çocukken -kulağıma komik geliyor doğrusu ama ben de bir zamanlar küçük bir çocuktum- dünyanın kahverengi gözlülere değişik görünüp görünmediğini merak ederdim.
artık yeterince büyüdüm, en azından dünyayı başkalarından farklı görüyorsam, bunun nedeninin gözlerimin rengi olmadığını bilecek kadar.
küçük bir çocuk değilim artık ama başka gözlerin dünyayı nasıl gördüğünü hala öğrenemedim."
Mucizevi Mandarin - Aslı Erdoğan
.

Ben de hala öğrenemedim başka gözlerin dünyayı nasıl gördüğünü..
Ve sanırım hiç bir zaman da öğrenemeyeceğim..

Geçen hafta yazdığım 2009 Enleri yazımdan sonra, sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşım aradı uzak bir kentten..
Ve bana ciddi ciddi 2009 enlerim içinde olmadığını gördüğünden dolayı yaşadığı hayal kırıklığını ve mutsuzluğunu anlattı..
O tüm 2009 yılını, içinde benimle yaşarken?!?! benim 2009 um da hiç olmadığını, küçücük de olsa bir yeri olmadığını görmüş.
Derin bir mutsuzluk hakimdi kelimelerine, öfke hakimdi sesine.
Ciddiydi, espri yapmıyordu..
Ve ben ne diyeceğimi bilemedim onun bu ciddi tepkisi karşısında..
Sadece sözkonusu yazımda 2009 da yaşadığım herşeyi yazmadığımı ve elbette bir sürü güzel arkadaşımla bir sürü güzel şeyler paylaştığımı falan geveledim..
Gerçekten de öyle aslında..


Telefonu kapattıktan sonra onun gözlerinden bakmaya çalıştım dünyaya, benim yazılarıma, bana, benim düşüncesizliğime?!?! yazımda ona ve hatta pek çok arkadaşıma neden yer vermediğime..
Ama anlayamadım.. Anlayamayacağım da..
Benim arkadaşlık kavramımı sarsan en büyük şey SİTEM dir..
Gereksiz yapılan her sitem bitirir arkadaşlıkları usulca..
Ancak sevgililik taşır sitemleri, kaprisleri.. Ancak birbirine sevdam dediğinde karşılıklı ve özel bir ilişkin var demektir.. Oysa arkadaşlık taşıyamaz gereksiz sitemleri..


Hayat yeterince yorucu değil mi ? En azından benimki öyle..
Arkadaşlar, hayatımızı daha da zorlaştırmak ve bizi daha fazla yormak için değil aksine hayatımıza güzellik katmak, kimi zaman yorgunluğumuzu azaltmak için vardır.
Ben hep böyle inandım..
Ben hiç bir arkadaşımın hayatını zorlaştırmamışım, kimse de benim hayatımı zorlaştırmasın..


Bir diğer anlayamadığım konu, verilen şeylerden sürekli karşılık beklenmesi hadisesi..
Sen bütün bir 2009 yılını içinden benimle yaşadın, bana bu kadar değer!?!? verdin, beni bu kadar sevdin diye, benden aynısını neden bekliyorsun ki ??
Ben senden bugüne kadar tek bir şey bile istememişsem, sen bana her ne veriyor idiysen kendin, bizzat kendi isteğinle verdiğine göre, sen neden benden sürekli karşılık bekliyorsun??


O arkadaşım öyle kırılmış öyle öfkelenmiş ki benden beklediği değeri alamadığını hissettiğinden dolayı, gün boyu aradı, mesaj yazdı, saldırdı..
Kendi mutsuzdu ve bu mutsuzluğunu bana da bulaştırabilmek için elinden gelen herşeyi yaptı.
Ama başarılı olamadı.. Çünkü ben kızımla eğlenceli ve mutlu bir yılbaşı akşamına hazırlanıyordum..
Gün boyu mesajlarına cevap yazmadım, aramalarına çıkmadım, çünkü söyleyeceğim şeyleri söylemiş, hiç gerekmediği halde ona açıklama bile üretmiştim..
En sonunda akşam biz küçük hanımla partimize başladığımızda hala devam ettiğinden mutsuzluk bulaştırma çabaları, bir cevap yazdım ve aramızdaki bu beklenti farklılığı olan arkadaşlığı bitirdim..


Evet, ben dünyayı yeşil görüyorum sanırım..
Hiç kimseden hiç bir şey beklemeden yaşıyorum bu hayatı..
Arkadaşlarıma kaprisler yapmıyorum, onların bana ne kadar değer verdiklerini ölçmeye çalışmıyorum..
Bardağın her zaman dolu olan kısmını görmeye meyilli bir yapım var..
Dengesiz insanlardan mümkün olduğunca uzak, mutsuzluklarını herkese bulaştırmaya çalışan saldırganlardan da kaçarak yaşıyorum..
Hata yaparsam özrümü dilerim, gönlünü almaya çalışırım..
Ama sen kendi kendine benden beklentiler oluşturuyorsan, ben de onları karşılamıyorsam burada hatalı olan ben değilimdir..
Tıpkı Mutsuzluk Kılavuzunda anlatılan "çekiç hikayesi"nde ki örnek gibi..

Evet benim bir çekicim var..
Ve kendimi de sahip olduklarımı da kiminle ne kadar istiyorsam, o kadar paylaşırım.. Paylaşırken "o bana şunu veriyor, o zaman ben de ona bunu vereyim" düşüncesinden tamamen uzak, kendim kime ne vermek ne paylaşmak istiyorsam ona odaklı kararlar alırım..



Hangi renk gözlerle bakarsak bakalım dünyaya, hayata, olaylara, insanlara..
Saldırmayalım.. Beklenti oluşturmayalım.. Sitem etmeyelim.. Paylaşalım..
Çünkü yeşil, mavi, ela, kahverengi, siyah.. Hepimizin çok özel ve güzel gözleri var aslında..