31 Aralık 2009

7.oda nın 2009 En leri

.


ŞEBNEM FERAH - BENİM ADIM ORMAN


En İyi Kitabı: Anna Karenina ! Evet eski bir kitap ama ben ne yazık ki bu şaheseri yeni okudum. Ve sanırım hayatım boyunca daha iyi bir kitap karşıma çıkmaz..
Kadınları, erkekleri, aşkı, ilişkileri, hayatı, evlilikleri, böylesine derine inerek anlatan Tolstoyu saygıyla anıyorum..

En İyi Yazarı:
Aslı Erdoğan ! Ben de onun gibi yazmak istiyorum !

En İyi Filmi:
Revolutionary Road ! İzlediğim en gerçekçi en sert filmdi !

En İyi Albüm ve Şarkı:
Rammstein Liebe Ist Fur Alle Da Albümü ve Pussy :)

En Renk: Siyah ! Evet özellikle yılın sonlarına doğru siyaha olan tutkum daha da artmış durumdadır. Vitrinlerde bile gözlerim hep siyaha kaymaktadır. !

En Fotoğraf: 2009 yılında bini geçen sayıda sayıda fotoğraf çektim ve yine seçmek çok zor bana göre.. Elbette ki benim en sevdiklerim Öykümün model olduğu fotoğraflar..
diğer kategoride ise bu yıl
Her Ateş Bir Gün Söner adını verdiğim fotoğrafımı seçiyorum :)

En İçecek: Alkollü içecekte yine Vodka.. Alkolsüz kategoride ise Oregon Chai Tea ..

En Yiyecek: Bu yılın tartışmasız en sevdiğim yiyeceği: Gren’in nefis tavuklu krepi..

En Kadın Kokusu: Hala değişmedi ve kesinlikle bundan sonra da değişeceğini sanmıyorum..
ADDICT… 4-ever Dior – Addict
Bu arada kokusunu çok merak ettiğim ve hala koklayamadığım bir parfüm var: Tom Ford –
Black Orchid

En Erkek Kokusu: Hala 212

En Yapmak İsteyip Yapamadığım Şey: Ağvaya gitmek !!

En Kötü Ay: Nisan

En Sürpriz Ay: Ekim

En Güzel An: 29 Ekim

2009 Notları : Çok karmaşık bir yıl oldu 2009 benim için..
Hayatımın öncelikli konuları üzerinde hiçbir problemim olmadı şükür. Kızım çok iyi, mutlu ve başarılı.. Ailemdeki herkes de iyi. Ve ben annelikte de, diğer sorumluluklarımda da çuvallamadan bitirdim bu yılı da..
Kişisel olarak yani sadece kendimi düşündüğümde ise iç dünyam epey fırtınalıydı..
Kış mevsimi nispeten iyi geçse de bütün bir ilkbahar kötü, bütün bir yaz toparlanmaya çalışmakla geçti. Kalabalık ve pek çok güzel anılar biriktirsem de sevdiğim arkadaşlarımla, İçimde koyu bir yalnızlık ve umutsuzluk duygusu hakimdi bütün bir yıl..
Sonbahar ise bana hiç ama hiç ummadığım çok güzel bir sürpriz yaşattı.. Gerçekleşeceğine hiç ihtimal vermediğim en çok istediğim şeylerden biri, hiç beklemediğim bir anda.. bir anda gerçek oluverdi.. İnanamazlık içinde geçirdim tüm sonbaharımı..
Sihirli bir dokunuş gibiydi bir ses içimde ve yılların içime akıttığı bütün tortuları usulca çözmeye başladı.. Üstü tortularla kapanmış ama iyileşmemiş yaraları usulca iyileştirmeye.. İyileşirken iyileştiriyordu beni ve ben kımıltısızca duruyordum sadece..
Kötü geçen bir yılın sonunda, bilmeden en ihtiyacım olan zamanda uzandı o çok bildiğim sevdiğim tanıdık yürek bana..
Ve bana yeni bir ad verdi: BÖĞÜRTLEN !
Ben yeni adımı hemen üzerime giydim.. Evet ben bir böğürtlenim..

Şebnem Ferah bikaç gün önce yeni bir albüm çıkardı..
O da Rammstein gibi 2005 yılından beri sessizdi..
Sevdiklerimiz de suskundu bizim gibi 4 yıldır..
Herkes anlaşmış gibi bu sonbaharda bitirdi bekleyişleri..
Suskunluklar sese dönüştü..
Şebnem diyor ki : Benim Adım Orman.. Bense diyorum ki; Benim Adım Böğürtlen :)
Bu yüzden yazımın fotoğrafı 2005 yılından bir kare, şarkı ise Benim Adım Orman..


2009 En Cümlesi: Nokta koyman gereken yerde virgül koyarsan, cümle tüm anlamını yitirir !
(Hemen bir dipnot: Bu cümle bana aittir ! Google da arayanlara duyurulur ! )



Adam Kadına sordu..
“Nasıl bunca diri çıktın bütün yıkıntıların altından?
Nasıl canlı kalabildin böylesine?
Nasıl yaşadın bunca yıl, nasıl yaşayabildin?”


Kadın Adama cevap verdi..
“Ölmek daha kolaydır, sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam.”



Bu yüzden 2009 Yılının En Şiiri: Louis Aragon’dan geliyor:
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden
Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından
Söylenmeyen sözlerden
Korkuyorum hızlı-yavaş zamandan
Korkuyorum senden
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Kapat kapıları
Ölmek daha kolaydır, sevmekten
Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam
sevgilim...

.

Herkese mutlu ve umutlu bir yıl diliyorum..

.

.


23 Aralık 2009

Operasyon Valkyrie

.
Bu Yazı Valkyrie filmi hakkında detay bilgi içerir.
Fragman



RAMMSTEIN - HALT

Albay Claus Von Stauffenberg..
Almanyanın tanınmış soylu ailelerinden, çok iyi bir eğitim almış ve ardından orduya katılmış, ateşli bir milliyetçi..
Savaş ilerledikçe gördükleri karşısında Hitler’e olan inancı sarsılıp, başlangıçta vaat edilen barışın asla gelmeyeceğini görüp, Hitler’in sadece Almanya için değil bütün Avrupa hatta bütün insanlar için büyük bir tehlike olduğunu kabul etmiş, bu yüzden de Hitler’in faşist rejimine karşı Alman Direnişçilerinin arasında yerini almış cesur bir asker..
1943’de Afrikada bir cephede sol gözünü, bir elinin tamamını, diğer elinin de 2 parmağını kaybetmiş ama bundan olumsuz etkilenmemiş bir gazi..
Yaralanma olayından sonra Almanyaya dönünce, kendisi gibi düşünen diğer askerlerle
Valkyrie Operasyonunu planlar ve gerçekleştirir.

Operasyon planına göre: Önce Hitler, bombalı bir valiz sayesinde öldürülecek sonra da hükümetin kontrolü ele geçirilecek, SS’ler ve Gestapolar darbe yaptıkları iddiası ile etkisiz hale getirilecektir.
Operasyon son dakikada meydana gelen bir değişiklik yüzünden başarısız olur.
20 Temmuz 1944 günü Hitlerin başkanlığında yapılacak olan toplantı, hiç penceresi olmayan, çelik kapıları olan, kalın betonarme bir odada yapılacaktı ve bombanın etki gücü bu odaya göre tasarlanmıştı.
Ancak son dakikada havanın sıcak olması sebebiyle toplantı çok pencereli başka bir odada yapıldı ve bombanın gücü yetersiz kaldı, Hitler ufak yaralanmalar ile kurtuldu.
Patlama gerçekleştiği için Stauffenberg, Hitler’in öldüğünü sanıp operasyonun 2.bölümünü başlattı ve hükümet ele geçirilmeye başlandı.
Hitler’in ölmediği anlaşıldıktan sonrada Operasyona katılan tüm devrimciler yakalanıp idam edildi.
Valkyrie Operasyonu Hitler’e yapılan 15. ve son başarısız suikast girişimidir.


Olağan Şüpheliler’den kendisine hayran olduğum Christopher McQuarrie 2002 yılında bir proje için Berlin’e gider. Stauffenberg ve olayın geçtiği Bendlerblock binasından çok etkilenir ve Nathan Alexander ile birlikte Valkyrie nin senaryosunu yazmaya girişir.
Yine Olağan Şüpheliler'den kendisine hayran olduğum ve McQuarrie’nin çocukluk arkadaşı olan
Bryan Singer da senaryoyu okur okumaz heyecanla projeye dahil olur. Çünkü Singer zaten II.Dünya Savaşı dönemine büyük bir merak duymaktadır. William L. Shirer’ın “Nazi İmparatorluğu: Doğuşu, Yükselişi ve Çöküşü”nü başucu kitabı haline getirip, bir de üstüne Hitler’in korumalarından biriyle tanışınca proje beklenenden daha da güzel gider.


Ta ki Alman Hükümetinin ve Stauffenberg Ailesinin başrol oyuncusuna karşı çıkmalarına kadar. Hitler’e karşı büyük bir suikast girişiminde bulunma cesareti gösteren bu soylu askeri Scientology tarikatı mensubu olan Tom Cruise’un canlandırmasını kesinlikle onaylamıyorlardı. Singer bu tarihi olaya yüzde yüz sadık kalarak tüm detayları yerinde ve atlamadan bir film çekmek istediğinden çekimlerin de gerçek mekanlarda olmasında kesin kararlıydı.
Tom Cruise da Stauffenberg’e özellikle profilden tek gözü bandajlı hali ile tıpatıp benziyordu.
Ve ilk deneme çekimlerinde Cruise tek gözü kapalı oynamaya tüm zorluklara rağmen çok kolay adapte olmuştu.
Aslında Cruise’e olan tepkiler sadece Hükümet ve Stauffenberg Ailesiyle sınırlı değildi. Almanyadaki pek çok insan, ulusal kahramanlarını Cruise’un canlandırmasını istemiyordu ve pek çok protesto gerçekleştirdiler.
Stauffenberg’in oğlu, Cruise için:
“Ellerini babamın üzerinden çekmeli” gibi açıklamalarda bile bulundu.
Alman Hükümetini ve aileyi razı edip gerçek mekanlarda çekimlerin başlanması epey gecikti ama Singer sonunda izni kopardı.




Film tarihi gerçeklerden sapmadığına göre, aslında operasyonun başarısız olacağını ve hatta Hitler’in bu olaydan bir yıl kadar sonra, Müttefikler Berlin’i kuşattığında intihar ederek öldüğünü biliyoruz.
Yani daha filmin başında bu operasyonun başarısızlıkla sonuçlanacağını, umutların boş yere olduğunu ve bu trajik kahramanların da sonunda idam edileceğini biliyoruz.
Buna rağmen film heyecan dozu olarak öyle iyi ki, sizi bir an bile olayın içinden koparıp monotonluğa sürüklemiyor.
Yani bu soğuk gerilimin temposu asla düşmüyor !
Bu da Bryan Singer’ın ve oyuncu kadrosunun başarısıdır.



Kahramanların hayatlarına ve aslında insani açıdan duygularına pek yer vermiyor film..
Sadece az da olsa Stauffenberg’in ailesi görünüyor perdede.
Çünkü film savaşın trajik boyutlarıyla, insanlar üzerindeki psikolojik etkileriyle ilgilenmek amacında değil.
Sadece ve sadece Valkyrie Operasyonuna odaklanıp, kahramanları da sadece bu operasyon çerçevesinde anlatıyor.
Nazi olmayan Almanların da olduğunu, birilerinin Hitler’e karşı olduğunu anlatıyor.
Sistemin içinde Saygı ile Popülariteyi birbirine karıştıran mevki düşkünü askerleri anlatıyor.
İkiyüzlülüğü ve dönekliği anlatıyor.
Prensiplerin, kişisel çıkarlardan önce gelmesi gerektiğini öğretiyor.



Filmden bikaç replik yazmadan olmaz :)

“Tanrı, İbrahim’e yalnızca 10 dürüst adam bulabilirse Sodom şehrini yok etmeyeceği sözünü vermişti. İçimden bir ses, Almanya için bu sayının bire kadar düşebileceğini söylüyor.”

“Her şey, her zaman plana uygun gitmez.”

“İyi bir seçenek olmadığında, en iyi şey hiçbir şey yapmamaktır.”

“Pişman olduğum tek şey: Senin içinde cesaret bulmanı beklememdir.!!”


Ve insan sormadan edemiyor: Ya Operasyon Başarılı Olsaydı??


.

16 Aralık 2009

Mutsuzluk Kılavuzu

.


Travis - Happy To Hang Around


Bir aşk ilişkisinin bitmesinden sonra yaşanılan derin üzüntü..
Bu üzüntüden kendimize uzun sürecek mutsuzluklar yaratabilmemiz için yapmamız gerekenler:

1. İlişkinizin zaten uzun süreden beri ölümcül derecede hasta olduğunu size anımsatan ve sık sık dişlerinizi sıkarak bu cehennemden nasıl kaçabileceğinizi sormuş olduğunuza sizi inandırmaya çalışan mantığınızın, belleğinizin ve iyi niyetli dostlarınızın, bunları kulağınıza fısıldamalarına aldırış etmeyin.
2. Ayrılığın, zamanında bu ilişkinin sürmüş olmasından çok daha önemsiz bir dert olduğuna sakın kendinizi inandırmayın.
3. Daha ciddi, daha dürüstçe bir “yeni başlangıcın” bu kez ideal başarıyı getireceğine bilmem kaçıncı kez de olsa kendinizi inandırın.
4. Sevgilinizi yitirmek böylesine cehennemi bir acı veriyorsa onu yeniden bulmak ne kadar güzel olurdu. Çevrenizdeki bütün insanlardan uzaklaşın, mutlu an geldiğinde hazır ve nazır olabilmek için evde –telefonun yakınlarında bir yerde- bekleyin.
5. Baktınız beklemekten usanıyorsunuz, bu durumda çok eski bir deneyim, yitirdiğinize tıpatıp benzeyen biriyle (başlangıçta, eskisinden farklı görünse de) tüm ayrıntılarıyla onu anımsatan bir ilişki kurun.


Hangimiz biten büyük bir ilişkinin ardından bunları yaşamadık acaba..
Hepimiz farklı karakterlerde insanlar olup farklı hayatlar, farklı ilişkiler yaşıyor olsak da, farklı pencerelerden izliyor olsak da dünyayı sanırım acı veren bir şekilde biten bir aşkın devamında hepimiz aynı kuyuya düşüveriyoruz..
Ve yine hepimiz kuyudan çıkmaya çabalarken yukarıdaki yolları deniyoruz..
Deniyor ve bir türlü kuyudan çıkamayıp yine geri düşüyoruz..


Mutsuzluk Kılavuzu.. 1983 yılında Paul Watzlawick’in yazdığı bir kitap..
Bense bu kitabı 1995 Nisanında İzmirde öğrenciyken alıp okumuşum.. Kitaba okumaya başladığımda tarih atmamım faydaları işte:)
Çeviride mi problem var, yoksa Watzlawick’in anlatım dili mi karmaşık bilemiyorum ama akıcı olmayan bir dile sahip..
Üstelik de cümleler uzun olmamasına rağmen var bu karmaşıklık..
Yine de anlatılmak isteneni çok güzel içinize işliyor kitap.
Çünkü örnek olarak verdiği kısacık hikayeler ve alıntı cümleler öyle iyi öyle yerinde ki, BUDUR diyorsunuz..
işte budur !


Geçmişe saplanıp kalmamızı, gelecek için beynimizin ürettiği paranoyaları, şimdi den nasıl kaçtığımızı ve aslında hepimizin nasıl da “uzman birer mutsuz” olduğumuzu ve bunu nasıl başardığımızı anlatıyor kitap..


Dünya kötü bir gezegen.. Hayat zor ve sorunlu.. Normal bir insanın sadece etrafını gözlemleyerek böyle bir dünyada mutlu olma olasılığı zaten yok.
Ama diyelim ki sizi bunlar kesmiyor ve hayatınızda çok büyük sorunlar yok..
Sakın üzülmeyin, sizin gibi sorunsuz bir hayata sahip insanlar bile isterlerse yarım saat içinde büyük bir mutsuz adayı olabilirler..
Nasıl mı?
Hemen şu muhteşem çekiç örneğini anlatmalıyım size..
Adamın biri duvara resim asmak ister. Çivisi vardır ama, çekici yoktur. Komşuda bir tane vardır. Kısacası adamımız komşuya gidip çekici ödünç olarak istemeye karar verir. Ama birden ikirciklenir; ya komşusu çekici ödünç vermek istemezse? Zaten dün beni öyle usulen selamlamamış mıydı? Ama belki acelesi vardı? Yoksa acelesi bahane miydi? Bana karşı içinden bir şeyler mi geçiriyor? Ne geçiriyor olabilir, ona bir şey yapmadım ki boşu boşuna takıyor kafayı bana; biri benden ödünç bir alet istese hemen veririm, o niçin vermiyor, insan insandan böyle küçük bir iyiliği nasıl esirgeyebilir? Bu herif gibileri insana yaşamı zehir ederler. Yetmiyormuş gibi kendisine muhtaç olduğumu sanıyor bir de. Neymiş, bir çekici varmış. Yetti valla!
Ve bunun üzerine bir hışım komşusunun kapısına dayanır, kapıyı çalar ve beriki daha “hoş geldiniz” diyemeden “Çekicini al da başına çal, terbiyesiz herif” diye bağırır.


Belki bu kadar abartı versiyonunu yapmasak da yine pek çoğumuzun kendimizi böyle kura kura nasıl yönlendirdiğimizi biliyorum :)
Kitap burada bırakmıyor mutsuz olma çabalarımızı..

Böyle bir durumda karşı tarafın yaşadığı şaşkınlık neticesinde ve şok sonrasında sözümona olup biteni anlamıyor olması, canının sıkılması, kendini savunmaya geçmesi, sizi sakinleştirmeye çalışması, işin içinden paçayı sıyırmak istemesi gibi durumların da aslında haklı olduğumuzun bir ispatı olduğunu, karşı tarafın bizim temiz yüreğimizi kötüye kullandığını gösterdiğini anlatıyor..


Kitapta bu çekiç hikayesi gibi pek çok güzel örnek var ama hepsini farklı yazılarda kullanarak sizinle paylaşmak için beynimde saklıyorum..

Fotoğrafı da çok düşünerek seçtim açıkçası.. "Olmuyorsa Zorlamayacaksın" derler ya hani ..
Hayır işte bu tür yanıltıcı bilgilere kanmayın !
Kronik bir mutsuz olmanız için yapmanız gereken tek şey: “Olmasa da Zorlayın” ve hayatınız hayal kırıklıkları içinde, uyumsuz bir şekilde geçip gitsin..
İşte size Ömür Boyu Mutsuzluk..


Eğer istersek başaramayacağımız bir şey değil Mutsuz Olmak..
Pek çoğumuz bir kılavuza gerek olmadan da başarıyoruz zaten..
Ama olur da hani bazen ne yapacağımızı bilemez de kendimizi huzurlu ve mutlu hissedersek bu durumlar için kütüphanemizde mutlaka bulunması gereken incecik bir kitap bu :)
Siz de mutsuzluk önerilerinizi yazarsanız sevinirim..
Yaşasın Mutsuzluk ! :)

Şu sözü bilmeyenimiz yoktur sanırım:
“Peş peşe gelen birkaç iyi gün kadar katlanılması zor hiçbir şey yoktur.!”

.
.