14 Nisan 2009

Kozayı Yırtmak




DARKSEED - FLYING TOGETHER

“Bir gün, bir kozada küçük bir delik açıldı ve bir adam bedenini bu küçük delikten çıkarmaya çalışan kelebeği saatlerce seyretti. Sonra, kelebek sanki daha fazla ilerlemek istemiyormuş gibi durdu. Sanki, ilerleyebileceği kadar ilerlemişti ve artık daha fazla ilerleyemiyordu.
Ve adam, kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline bir makas aldı ve kozayı keserek deliği büyüttü. Kelebek kolayca dışarı çıktı. Fakat bedeni kocaman ve kanatları kuru ve buruşuktu.
Adam, kelebeği izlemeye devam etti. Çünkü zamanla kanatlarının büyüyüp bedenini taşıyabilecek kadar genişleyebileceğini umut ediyordu.
Fakat bu olmadı!
Gerçekte, kelebek ömrünün geri kalanını o kocaman bedeni ve kuru, buruşuk kanatları ile etrafta sürünerek geçirdi. Uçmayı hiç başaramadı. Adamın bu aceleci iyiliği içinde anlayamadığı bu kısıtlayıcı kozanın ve kelebeğin o küçücük delikten dışarı çıkmak için verdiği mücadelenin, kelebek için gerekli olduğuydu.
Çünkü bu, yaşam sıvısının kelebeğin bedeninden kanatlarına doğru akmasını sağlamak için bir yoldu, böylece kelebek kozadan kurtulduğu anda uçmaya hazır olabilecekti.”


Bu kısa hikaye bir anda ne çok şeyi anlamamı sağladı geçtiğimiz hafta..
Hem kelebek oldum hikayede, hem de kelebeğe yardım ettiğini sanan ama onu sakat bırakan adam..


Bazen öyle değil midir..
Yardım ettiğimizi sanırız sevdiğimiz insanlara..
Oysa onlar sandığımız kadar güçlü değildir..
Hazır değildir uçmaya..
Biz onlar için hayatı kolaylaştırmaya çalışırız kendimizce..
Önlerindeki güçlükleri yokedivermek isteriz..
Gözden kaçırdığımız nokta burada işte..
O, o zorluğu kendi aşmalıdır..
Kozasını kendi yırtmalıdır..
Ne zaman hazırsa..
Ne zaman güçlü olduğuna inanırsa..
Ne zaman isterse..


Bazen öyle değil midir…
Sevgimiz zarar verir sevdiğimiz insanlara..
Oysa onlar sandığımız kadar istemiyorlardır sevgimizi..
Hazır değillerdir yüreğinize konmaya..
Onlar kozalarında mutludur..
Bize dışarıdan bakınca mutsuzmuş izlenimi verseler de, mutludurlar orada, kozanın içinde verdikleri mücadelede..


Evet koza, onun uçmasını engeller.. ama kozadan yanlış zamanda çıkması da onu sakat bırakır.. bu ne yaman bir çelişki değil mi..
Öyleyse doğru zamanda kilitleniyor her şey..
Ve bırakalım da doğru zamana kelebek kendisi karar versin..
Kanatları henüz gelişmemiş uçamayan sürünen bir kelebek mi istediğin.. yoksa birlikte uçmak mı??
Öyleyse.. onun kanatlarını geliştirmesini ve kozasını yırtmak için hazır olmasını beklemek zorundasın..


Sen ondan çok önce gelişmiş, güçlenmiş, kanatlanmış bir kelebeksen eğer bu da maalesef madalyonun diğer yüzü..
Kelebeklerin ömrü kısa olur..
Ya onu kozasıyla başbaşa bırakıp uçup gidersin..

Ya da bekleyip, O güçlenip kozasını yırtıp, kanatlanıp uçana kadar sen çoktan ömrünü tamamlamış olursun..

22 yorum:

dark... dedi ki...

Harika bir yazı olmus..harika....
felsefesi,kurgusu ve anlatımın...ne kadar cok ornek bulabiliyor demi insan hayatlarımızdan...:):)
kelebeklerin ömrü evet kısa olur...bir kelebek degilsen elbet...onlara sormalı neler yasarlar o kısa sandıgımız ömürlerinde...:):)

beenmaya dedi ki...

ekleyecek hiçbir söz bırakmamışsın ki...çok ama çopk güzel bir yazıydı sağolasın...

klavyedostlugu dedi ki...

arkadaşım ben de değinmiştim bu konuya ancak sunumun süper olmuş valla ,benim ki kozasından çıkmak isteyen bir kadının hikayesi idi.Bu kelebeğin hikayesini şöyle değerlendirmiştim ben ;hayatta bazı işleri başarmamızın kendi çabamıza bağlı olduğunu bilin. Aksi takdirde zorluklarla mücadele edemeyen, kendine güvensiz birisi olur çıkarız.Öykümüzde firsat verilseydi, kelebeğimiz elbette kozasından kendisi çıkacaktı. Ancak sonuç; zavallı kelebek, iyi niyete bağlı bir talihsizlik yüzünden kısacık ömrünü eksik yaşadı....
Ve bir arkadaşımın yorumunu da iliştirmek istiyorum buraya :"Ne zaman uzansam sana
Geç kaldığımı anlatır hayat...
Bir öykü yazmak istiyorum düşlerimde... Bir düş, bir masal, bir dilek gibi! Hayalimde dans ediyorum gri göklere nispet edercesine. Kulağımda sürekli aynı melodi yankılanıyor--kelebeklerin dansını dinliyorum. Geç kalınmışlığın son dansı bu. Sanki yıllar önce yapılması gereken ama yapılamayan, ertelenmiş bir dansın ürkek başlangıcındayım. Ellerim titriyor ellerini tutarken gölgemin. Rüzgarın kokusu geliyor uzaktan, çiçek kokulu esintilerden onu süzüyorum ruhuma. Gelincik bahçesinde sevgiyle kucaklaşmak gibi bir şey bu. Bana yorgun bir merhaba diyor,susuyorum
kelebekle dansa devam ediyorum düşümde...Y.ULU" çok harika yazmış istiyorsun o kozayı yırtmayı ancak yırtılmıyor yaaaa..Türünün son örneği olarak , değişik bir koza üretiyor bu kelebek.
Paylaşımınız için teşekkür ederim arkadaşım..

Adsız dedi ki...

Sen çok akıllı bir kadınsın. Verdiğin mesajlar çok net bir şekilde ortada. Ve eminim anlaması gereken kişiler anlamıştır. Yine söylüyorum, yanlış meslektesin.

leman dedi ki...

özgürlüğüne kavuşmuş kelebek ile henüz kozasındaki kelebeğin bir şansları yok mu yani? aynı anda kozasını yırtmayan kelebeklerin doğru zamanları olmaz mı?

serkan dedi ki...

şarkının adı Flying Together !
ha ha, evet kesinlikle çok akıllıca. bir yerinde zıtlık olmalıydı, bu kez şarkıyla oynamışsın :P

erdinç dedi ki...

senin şu kısa hikayeni lost'ta john locke anlatmıştı
sanırım 2.sezondu

Leylək Xəlifə dedi ki...

bir arkadaşım dün bu hikayeyi mailime gönderdi. ama senden duymak bir başka oluyor tabi :) kimse senin gibi güzel anlatamaz:)

Adsız dedi ki...

yazınızı çok beğendim...


kelebekler malum yaz geliyor....


Oysa kelebek kısacık ömründe sonsuzluğu yakalamak adına kelebektir, kurtçuktur ve yine kelebektir. Her gün yenilenen, yenilenen, tükenmeyendir. Kayboldu sandığınız anda aniden karşınıza çıkıverendir. yaşam döngüleri çok ilginçtir. Hep bir günle sınırlı olduğunu duyarız ömürlerinin. Oysa bir kelebeğin özelliği diğerini tutmaz. Kimi kelebek bir gün yaşarken, kimisi aylarca yaşayabilir. Üstelik bu sadece yaşamının kelebek evresindeki yaşı. Oysa bir kelebek, önce yumurtadan tırtıl olarak çıkıyor. “Yaşamanın tadı yapraklarda gizlidir” diyor ve doymak bilmeksizin yaprakları kemiriyor. O kadar çok yiyip şişiyor ki artık bir dal ya da taşa tutunup pupa evresine geçiyor ve kendini dinlenmeye bırakıyor. Bu evrede kabuğun içinde kelebeğin yapısı oluşuyor ve kelebek kabuğu yırtıp çıkıyor. Birkaç saat içinde de uçuyor.


Bir varmış, bir yokmuş masalının bence asıl öznesi olan kelebekler, aslında pek çokmuş oluverirler mevsim bahar olunca. İçinize sevinç ve heyecan, mutluluk aşılarlar. Yaşama sevincinizi perçinlerler.İçimiz kıpır yaşam sevinciyle dolar..

banu dedi ki...

yaşarkende taki son kanat çırpınışımıza kadar hep diğer kelebeklerin yada tırtılların uçuşlarını kanatlarını izleyerek imrenerek yada kimi zaman düşmesini weya uçmasını bekleyerek bi bakmışız kanatlarımış solmuş.oysa uçarak dünyanın en güzel yeşilini görüp bizi süslemesine izin wericektik.

YILDIZNAF dedi ki...

Cok guzel olmus be arkadasim !

Hayat dersi oldu sabah sabah !

Ne cok zamansiz mudahalem vardir bir bilsen...

Ben hep o aceleci adam oldum....

Yağmur... dedi ki...

Sevgili Fatoş,
Yazın hakkında yazmak ve yazmamak arasında tereddüt ettim ama yine de yazmak istedim. Tereddütümün nedeni yazının bir genellemeden çok, içinde barındırdığı "bazen"lerle birlikte bir hedefi olduğunu hissettirmesidir. Zira eğer böyleyse yani bir hedef gözetiyorsa söylenecek çok da bir şey olmayabilir. Zira her durumda çağrışımlarla düşünmeyi seven bir adamım ve çağrışımlarla düşünmeyi her zaman verimli bulurum ve o çağrışımlar bir yerde öyle bir noktaya ulaşır ki başlangıç noktasının bir anlamı ya da daha doğrusu önemi kalmaz. Ama...
Ama 1: Her durumda senin söylediklerine itirazım olmasa da bu hikayeye her zaman itirazım oldu. Belki bu hikayeyi geçen yıl, yeğenlerimin gittiği fettullahçı özel okulda bir veli toplantısında yeniden dinlemiş olmamın ve oradaki hocanın sunumunun ben de yarattığı tepkiselliğinde etkisi olabilir bu hikayeyi sevmemem de. Bunu kabul edebilirim. Fakat bu bende en fazla hikayeyi sevmemek konusunda çarpan etkisi yapmış olabilir; sevmiyordum, daha çok sevmiyorum... Çok basit bir nedenle; bu hikaye basit bir kaderciliği içinde taşımakta ve bu hikayenin rüzgarı insanı kaderciliğin limanlarına ulaştırmaktadır.
Ama 2: Burada atlanan bir şey var: Evet imge imgedir ve imgeler insan zihninde bir ilerlemedir. Öte yandan, bir kelebek kelebektir ve insan da insan... İnsanın yaşam evresi ile kelebeğin yaşam evresi arasında, hadi genelliyorum insan ile hayvan arasında "irade, akıl, bilgi, birikim, bilim gibi çok temel farklar var ve hepsiyle birlikte ve hepsinin ötesinde insan tarihsel bakabilen bir varlıktır. İnsanın iradesi vardır ve aklıyla çevresel koşullara elinden geldiğince müdahale edebilmektedir. Bazen kendi hayatımızda olaylar bizden bağımsız gelişse bile tercihleri yapan bizleriz ve biri bizi olgunlaşmadan bir yere çektiğinde o bulunduğumuz yerde yaşamayı ve hatta daha iyi yaşamayı becerebiliriz. Ya da biri bizi bir yere çekmeye çalıştığında, sevdiğimiz mutlu olduğumuz kabuğumuzdan çıkarmaya çalıştığında, götüreceği yerleri aklımızla görebilir ve irademizle gitmeyebiliriz; kelebeğin aksine...
Ama 3: İnsan tarihsel bir varlıktır ve tarihten ders çıkarabilmektedir. Haliyle, insanın bir şeyleri bilmesi için illaki yaşaması, tecrübe etmesi, kozasındaki sıvıdan beslenmeyi beklemesi her zaman gerekmemektedir. Roman nedir? Ya da bir film? Yaşanmış bir hayat mı? Yoksa insan aklının sonsuz yaratıcılığının zerreleri mi? Kelebeğin romanını yazamazsın. Ya da yazarsın da, bir kez bilemedin ikinci kez ama o kadar... Kelebeğin filmi kelebekten, kelebeğin seçimlerinden ve iradesinden bağımsız olarak konduğu yerlerin, "arka planların" çekiminden başka bir farklılık taşıyamaz.
Ama 4: Biliyor musun, hep bunu öğretiyorlar bize yıllardır. Birileri ısrarla bunun savaşını veriyor, kimi zaman din ile, kimi zaman mistisizmle, kimi zaman başka şeylerle. Hep diyorlar ki insan aciz bir varlıktır. İnsan bir kaderi yaşamaktadır. İnsan, müdehale ederek hayatı ve dünyayı değiştiremez. Hep diyorlar ki ne kadar çabalarsan çabala, hayatı ve olayları kavrayamazsın, belirsizdir bazı şeyler ya da bizim anlayamayacağımız kadar zor.
Sevgili Fatoş, ben tüm hayatımı bir şeyleri ya kendim zorlayarak ya da birilerinin beni zorlaması (kozamdan çıkarmasıyla) yaşadım. Eğer istemiyorsam, olmuyorsa olmadı zaten ama mücadele etmek her durumda bana bir şeyler kattı ve inan bana hep öyle olur. Ve yine inan bana zorla güzellik olabilir hep sanılanın aksine...
Ve öğrendim ki bazı şeyleri başarmak için hazır olmayı beklemek yerine, sıçramak-ilerlemek ve ilerlediğim yerde kendimi üretmek her zaman daha ilerleticidir. Zira bizler kelebek değiliz, zira bizim uçmak için kanatlara değil yüreğe ihtiyacımız var, kanatlanıp uçabilen yüreklere... Zira biz kelebek değiliz ve kanatlarımızı güçlendiren şey kozamızdaki yaşam sıvısı değil, aklımızdır...
Kusura bakma uzattım...
Sevgilerimle...

Yağmur... dedi ki...

Bunlar da Özdemir Asaf'tan iki şiir.
Ne alaka dersen, bir alaka var mı bilmem ama öylesine aklıma geldi diyebilirim...

KELEBEK
Son isteğin nedir ?
Sorusu ,
Çok , çok kolaydır
İlk isteğin nedir ?
Sorusundan.
Çünkü ,
O soruyu
Kimse kimseye soramadı ,
Korkusundan .

KUŞKONMAZ
Kuşlar kanatları gereği
Uçtuklarından ,
Uçarken
Daldan dala konduklarından ,
Unuturlar kondukları dalları
Unuturlar ama ;
Ağaçlar , çiçekler ,
Yaprakları gereği
Kuşları unutmazlar ..
Uçamadıklarından .
Kuşkonmaz , Kuşkonmaz ..
Seni seviyorum ,
Sen de biliyorsun ..
Kuşlar kondukları dalları unutmaz .
Sen kuşlara iyi bir ders veriyorsun .
Onlarla
Dallar kondukları kuşları unutmaz
Gibilerden
Alay ediyorsun .
Konamadıklarından .

Tıkırtı dedi ki...

harika yazınızı okuyorum , sonra yapılan yorumlarda harika...Yağmur arkadaşın yazdığı Özdemir Asaf ' ın şiirleri bence konuyla alakalı .
şiire, aşka ve ölüme inanıyorum,
işte bu yüzden ölümsüzlüğe de inanıyorum...
bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum;
ben varım; dünya var.
bir ırmak akıyor serçe parmağımın ucundan.
yedi kere bı ırmak gökyüzünün mavisi...
yeniden ilk gerçek oluyor bu arılık, bu benim son dileğim.:
"Cesaret bence "

karton_piyer dedi ki...

Daha önce de demiştim her şeyin bir yeri ve zamanı vardır diye. Zamanında yapıl(a)mayan bir işin değeri yoktur. Herşeyin bir yeri ve zamanı vardır ve zamanı gelince o olacaktır.

O kurtçuk zaten dönüşümünü tamamlamış ama ihtiyacı olan tek şey zaman. Yani içerde iken ne bir kurbağaya ne de zürafaya dönüşecek. Kelebek olmuş ve dışarı çıkması garanti! O zaman bu acele niye? Kozaya yapılan bu müdahele, hatta saldırı ne demek!

Elbette insan insandır, kelebekte bir kelebek. Ama hepimizin hayatında koza dönemleri yok muydu? Okul, askerlik, hamilelik veya bir hastane dönemi? Kimseyi hamileliğin 5' inci ayında "ay yeter arık, ben bekleyemeyeceğim" diye ameliyatla bebeğini daha erken sevmek/kucaklamak için dışarıya çıkardığını görmedim. Ama insan hayatlarına müdaheleye gelince hemen alıyoruz elimize neşteri bıçağı.

Ayrıca kimi kelebekler dışarı çıktıkları halde kozada. Ben çoktan bir kelebeğe dönüştüm diye sevinmesin, koza onların kafasında.

Bir kartal yumurtası yanlışlıkla tavuk yumurtalarının arasına karışmış. Kartal yumurtadan çıkmış ama yıllarca kendini tavuk bilmiş. Tavuk gibi yaşamış, havada uçan hemcinslerine imrenerek bakmış ve tavuk gibi ölmüş.

Kozadaki kozada olduğunu biliyor ama ya kafasında koza ile yaşayan kelebekler kendini onlardan daha mı özgür sanıyor? Kim içeride kim dışarıda?

Kozada olmayanlara ise yine baş ucu kitabımdan bir bölüm alıntıladım. Savaşçı' dan...

"Don Juan ve Carlos kırda geziye çıkıyorlar. Bir yerde dinlenirken konuşmaya başlıyorlar.

Don Juan, Carlos'un değişmesi gerektiğini söyler. Carlos, yavaş yavaş değişmekte olduğunu, zamana ihtiyacı olduğunu belirtir. Don Juan, "Benim konuştuğum, bir anda olan değişme, " der. Ve tüm sorunun nerede yattığına işaret eder; "Sorunun temelinde, senin istediğin kadar zamanın olduğunu düşünmen yatıyor, " der.

Carlos, düşüncesinde ısrar eder. "Evet, dünyada bir devamlılık vardır, önceden bilebildiğimiz, önceden tahmin edebildiğimiz bir tutarlılık vardır," düşüncesini savunur.

Don Juan, "Senin devamlılık düşüncen seni daha çekingen, ürkek yapar. Devamlılık bilinci içinde senin eylemin ürkek, çekingen bir insanın eylemi olur. Şu dünyada hayatının son savaşını veren bir insanın havası, gücü, etkileyici tavrı olamaz. Yani, senin önceden bildiğin devamlılık ve tutarlılık, seni ne güçlü kılar, ne de mutlu eder," der.

Bir süre sonra, Carlos, "Çekingen bir insan olmak, çok mu kötü bir şey," diye sorar.

Don Juan, "Hayır," der. "Eğer, ölümsüz isen, istediğin kadar çekingen, ürkek olabilirsin. Ama, ölümlü bir dünyada yaşıyorsan çekingenliğe, ürkekliğe hiç yer yok. Ürkeklik, aslında sadece senin kafanda olan bir şeye bağlanmandan kaynaklanır. Ama, bu huşu veren, gizemli dünya senin için ağzını açacaktır; herkese açtığı gibi, sana da ağzını açacaktır. O zaman, senin güvenilir dediğin devamlılığın, hiç de öyle güvenilir olmadığını anlayacaksın. Ürkek ve çekingen olmak, insan olarak yapmamız gereken şeyleri yapmamızı engeller."

Carlos, "insanın sürekli ölümünü düşünerek yaşaması, bana doğal gelmiyor,""diye düşüncesini ifade eder.

"Ölüm bizi bekliyor, ve içinde yaşadığımız şu an bizim bu dünyadaki son savaşımız olabilir," diye don Juan ciddi bir sesle cevap verir. "Ben buna savaş diyorum, çünkü bir mücadeledir. Birçok insan bir eylemden diğerine hiçbir mücadele göstermeden geçer. Ama, bir savaşçı, her bir eylemi dikkatle inceler, çünkü o eylem onun bu dünyadaki son eylemi olabilir.

Carlos, bu söylenenlerle hemfikir olduğunu, yalnız bunu kabul etmenin, ve böyle yaşamanın zor olduğunu söyler.

Don Juan. Carlos'a bakar ve, "Senin kendini ikna etmen yıllar alacak; ayrıca, ikna olduktan sonra buna göre hareket etmen de yıllar alacak. Umarım bu kadar zamanın vardır," der.

"Sen böyle konuşunca beni korkutuyorsun," diye Carlos duygusunu ifade eder.

Don Juan yüzünde ciddi bir ifade ile Carlos'u tetkik eder.

"Bu dünyanın esrarengiz bir dünya olduğunu sana söylemiştim," der. "İnsanları yöneten güçler önceden kestirilemez, korkutucudur, ama onların görkemine tanık olmak her türlü çabaya değer. "

nehiro dedi ki...

yaşamımda ben de "yağmur" gibi öğrendim ki bazı şeyleri başarmak ya da istediğin gibi yaşamak için hazır olmayı beklemek yerine, kendi ellerinle direk olarak hayata yön vermek gerekiyor...
yani direk müdahale etmek...
Sonuç ne olursa olsun...bizler kelebek değiliz doğru, bizim uçmak için kanatlara değil yüreğe, cesarete ve bedel ödemeye hazır olmaya ihtiyacımız var. kanatlanıp,bizi uçuran güç aklımızdır ve kendimize olan güvenimizdir...diye düşünmekteyim bende...

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

Bu yaziyi ben de cok severim ama yazi, ekindeki yorumlarla daha da dolu dolu olmus sevgili 7.oda

kalemine, aklina saglik

aşkın halleri dedi ki...

;)çok hoş

ABİ dedi ki...

yıllar önce gördüğüm ve çok güldüğüm bir karikatürde eğer yanlış hatırlamıyorsam doktor karşısındaki kelebeğe;
"size bir iyi, bir de kötü haberim var. kötü haber: kansersiniz... iyi haber: bir günlük ömrünüz var." diyordu.
kelebek "e ben zaten bir gün yaşıyorum." dediğinde.
doktor "Haa, oldu o zaman..." diye yanıt veriyordu.

Adsız dedi ki...

merhaba 7.oda,

19.04 pazar günü sizi ziraat parkının orda kzınız ve foto makinanızla yanımızdan geçerken gördüm:)insanın netten tanıdığı birini böyle dışarda görmesi ilginç oluyor:)

klavyedostlugu dedi ki...

merhaba arkadaşım , yoğunsun sanırım bu hafta yeni bir çalışmanı göremedim.Acele ettim belki de hafta geçmiş değil ama :)) İnşallah iyisindir ...
Malum yaz geliyor kelebekler uçuşuyor etrafta:)))

Abdulkadir dedi ki...

bu da güzel tabi ama ben daha güzel yazılarını okumuştum :D ortalamanızın altında bence, iki kez okudum ama belki de ben anlamamışımdır :/ yazmak eskisi kadar keyif vermiyor olabilir belki, bilemiyoruz...