20 Ocak 2009

Bir Şeyler Eksik



(DRUGSTORE - I KNOW I COULD)


Yazarı Bülent Somay’ın deyimiyle: “Arada sırada tezlere de rastlanabilecek, aforizmalar şeklinde kurulmuş bir denemeler kitabı” Bir Şeyler Eksik –Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler-

Okuyanı 7.oda nın deyimiyle ise: Bir Başucu Kitabı..


Defalarca okunacak, okunması gereken, yoran, düşündürten, yıkan, yeniden oluşturan, kızdıran, sakinleştiren ama en nihayetinde hayata ve kavramlara bakışınızda yepyeni pencereler açan ve varolan pencerelerinizi sarsan bir kitap..

Hep başucunuzda duran ve sık sık dönüp baktığınız, bazen içinden sadece bir paragrafı okuduğunuz bazense yeniden kendinizi kaptırıp bikaç sayfayı bir anda yuttuğunuz kitaplardan..

Altını çizmediğim yer yok gibi kitapta neredeyse benim..
Şu anda da hepsine değinmeme imkan yok ama Bülent Somay kitabının giriş kısmında
psikanalizin bir cevap verme / çözüm sunma tekniği değil, bir soru sorma yöntemi olduğunu söyleyerek ve devamında psikanalizin ne olduğu üzerine muhteşem bir anlatım sunarak bize, kitapta nelerle karşılaşabileceğinizin ipucunu veriyor..


Psikanaliz bize cevaplar vermez, çözümler sunmaz; çünkü bunları yapabilmesi için onu uygulayan kişinin, yani psikanalistin, doğru cevapları bildiğini varsayması gerekirdi.
Oysa psikanalist de sizin bizim gibi bir insandır, psikanaliz tekniğini bilir, bu konuda uzamandır; ama doğru/yanlış gibi temelinde etik bir konu hakkında hiçbirimizden fazla bir fikri yoktur, olamaz da – yoksa psikanaliz uzmanı değil hakikat uzmanı olurdu.

Psikanaliz pratiği bize bazı davranış bozukluklarının “giderilebilir” olduğunu söylese de, “ruhsal sorunların”, yani kişilik özellik / bozukluklarının, nevrozların ve hele hele psikozların “yok edilebileceğine” dair hiçbir şey söylemez.
Psikoterapinin bu durumlarda sunabileceği en iyi şey, bu “sorunlarla” başa çıkmanın, bir arada yaşamanın öğrenilmesi olabilir.
Psikanaliz doğruları bilmez, onları aramamıza yardımcı olabilir sadece.
Bazı psikanalistler bize kendi “doğru”larını empoze etmeye çalışırlarsa, bu psikanalizin suçu değildir.



Öyle ya gerçekten..
mutlak doğru nun olmadığına inandım ben de hep yıllardır..
Ve hatta doğru unun sadece kişiden kişiye değişebilen değil, zamana bağlı olarak da değişebilen bir şey olduğuna..
Bu yüzden çok önce vazgeçmiştim geleceğe dair konuşmaktan, geleceğe dair sözler vermekten..
Çünkü ancak bugün için doğrularım var benim.. yarın düşüncelerim de doğrularım da değişebilir..
Bana doğru gelen pek çok şeyin bir başkasına göre doğru olmadığını, onlara doğru gelen pek çok şeyin de bana göre doğru olmadığını gördüm sonra..


Büyük bir savaş var ortada..
herkes kendi doğrusunu mutlak doğru olarak benimsemiş, herkes kendi düşüncelerini karşısındakine empoze etmeye, kabullendirtmeye çalışıyor..
olmayınca, olamayınca, karşı taraf onun doğrusunu kabul etmeyince hırçınlaşmaya başlıyor.. tartışmalar, gürültüler, kavgalar, savaşlar..
bakın hepsinin özüne..
aslında hepsinin özünde aynı şey var..
kendi düşüncemizi, kendi doğrularımızı karşı tarafa kabul ettirememek..

Bu açıdan düşününce Bülent Somay ın dedikleri nasıl da oturuveriyor hemen içimde yerine..
Evet; depresyon şikayetiyle mesela bir “uzman”a gitsem diyor yazar, saçlarımı ve sakalımı kestirmiş, takım elbise giyer halde çıkabilirim o uzmanın kapısından mesela.. çünkü o uzman benim yaşımda bir türk erkeği için “doğru” olanın bu olduğuna inanıyor olabilir diyor..

Hemen hızlıca düşünüyorum kendi yaşamımı..

ben bir psikanaliste hiç gitmedim ama benim hayatımda bana hep “doğru”ları göstermeye çalışan insanlar oldu.
Onlar kendilerince uzmandılar.. ve onların düşünceleri “doğru”ydu.
Benim düşüncelerim yanlıştı..
daha düne kadar bile; benim için nelerin doğru olduğunu nelerin yanlış olduğunu bana kabullendirmeye çalışmadılar mı bazı insanlar..
bir kadın nasıl olur..
bir anne nasıl olur..
"uzman"dılar..
uzmandılar çünkü; benim ne düşünmem gerektiğini, neyi doğru bulmam gerektiğini, nasıl yaşamam gerektiğini benden daha iyi biliyorlardı.. ben kimdim ki bilecek ??
beceremeyince, ben hala kendi doğrularımda ilerleyince de saldırmadılar mı ..

Herkes kendi doğrusunu herkes kendi gerçeğini arıyor..
Kitap okurken.. film izlerken… yazarın / yönetmenin o kendi eserine hangi doğrusunu ve gerçeğini işlediğini aramaktan çok, o kitabın / filmin içinde kendi gerçeğimizi ve doğrularımızı aramıyor muyuz?



yazarın kitabı hakkındaki şu güzel açıklamayı da buraya almalıyım ki; bu kitabın herkese değil sadece cesareti olanlara yönelik bir kitap olduğu anlaşılsın..
diyor ki
Bülent Somay;
bu kitapta “Aşk, Cinsellik ve Hayat” hakkında sırlar arıyorsanız, size verebileceğim tek cevap, 42.
Aşk, Cinsellik ve Hayatın birer sırları varsa eğer, o da aşkın hiçbir zaman “bu bildiğimiz” aşk olmadığı, cinselliğin her zaman bugün yaşadığımız gibi yaşanmadığı, hayatınsa hiçbir zaman kendi başına, bağımsız bir anlamı olmadığıdır.
Aşkın bizim bugün tanıdığımız tekeşli heteroseksüel aşk olmasının bir tarihi var.
Başka bir şey iken değişerek bugünkü haline gelmiş, dolayısıyla yarın da bu haliyle kalmayacak.
Aynı şekilde, cinsellik de bizim sandığımız şey değil: İki tek hücreli canlının geçici olarak kaynaşıp ayrılması da cinsellikti.
Sadece bugün için düşünsek de, eşcinsel ve heteroseksüel, sadomazoşist ve fetişist, çokeşli ve tekeşli biçimlerine baktığımız zaman, “cinsellik” dediğimizde hepimizin aynı şeyden bahsettiğimiz bile şüpheli.
Dolayısıyla da yarın alacağı biçimleri ancak hayal edebiliriz bugün – hevesle ya da dehşetle.


Popüler psikanalizin, psikiyatrinin ve psikolojinin ve bir de bu alandaki “uzmanların” önemli bir bölümünün bize söylediği, “sorun çıkarma, normale dön” den başka bir şey değil aslında.
Uyum sağla, razı ol, katlan, kanaat et, iktifa et.
Üstelik bunlar “sus, boyun eğ, itaat et” diyen despot efendiden de beter, çünkü o efendi sesimizi çıkarmamamıza, içimizden isyan etsek de pratikte itaate razıydı.
Oysa bu sanki –psike- vs.lerin bize uygun gördüğü kölelik bununla bitmiyor; onlar içimizden de inanmamızı, rıza göstermemizi, kabullenmemizi istiyorlar.
Normalize olmamızı, ortalamaya yerleşmemizi, sıradanlığa tapınmamızı istiyorlar.


Tüm bu normalize etme gayretlerinin aslında asla kalıcı bir sonuç vermediğini, bastırılmış olanın daima (ama daima) geri döndüğünü, sıradana, ortalamaya uyum sağlamak için gösterilen çabanın, yarın karşımıza patolojiler, nevrozlar, cinsel sorunlar, duygulanım sorunları (“sevememe bozukluğu” diye bir hastalık adı olabilir mi?) ve en nihayet yaşamsal sorunlar, melankoli, nedensiz yas ve intihar olarak çıkacağını da söylüyor yazar..


Yani neymiş..
uzun geleni keserek, kısa geleni de çekip uzatarak aynı “normal” yatağa uydurmaya çalışmayacaksın ey insanoğlu !!


Unutmadan söyleyeyim, kitabın en sevdiğim yanlarından biri, yazarın tüm aforizmalarını filmlerle ve romanlarla ve şiirlerle ve şarkılarla sağlamlaştırması.. Woody Allen dan tutun da Kubrick e kadar, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden tutun da Leonard Cohenin şarkısına Nazım Hikmetin şiirlerine kadar yok yok.. ve nasıl güzel bir zekadır ki bu saydıklarımla düşüncelerini harmanlayış biçimine hayran olmamak elde değil..

Kitap hakkında da, bende sarsıp yeniden şekillendirdiği düşünceler hakkında da söyleyebileceklerim bitecek gibi değil..

Ama kitabı ilk bitirip de kapağını kapadığımda gözlerimi de kapatmıştım.. ve içimden şu satırlar dökülmüştü..
Hep bilmek istemediklerimizi öğreniyoruz şu hayatta önce...
İlk onları öğrendiğimiz için olsa gerek, bilmek istediklerimizin ne olduğunu unutuyoruz zamanla...
Umarım bir gün hatırlarım.. hatırlarsın..

19 yorum:

ece arar dedi ki...

hemen okunsun...

dark... dedi ki...

...Dogru bir tanedir..herkesin kendine gore bir dogrusu varmis...
Demak ki bazi dogrular yanlis...:)
Okumak lazim ilginc bir kitap sanirim...

Biraz dedi ki...

Herkes en iyi bildigini aktariyor coucuguna, esine, annesine, babasina, arkadaslarina...ama en iyi bildikleri sey her zaman en dogru sey olmuyor.

7.oda dedi ki...

EceArar; bence de hemen okunsun :)

Dark; doğru bir tane değildir :) sen önce sana aylar önce aldığım kitabı oku :)

Biraz; sadece aktarma olsa hiç bir sorun olmaz ki, sorun kabul ettirtmek için verilen savaşta.. :)

gerbera_ferezya@hotmail.com dedi ki...

EVET BİR TANE OLAN SADECE "GERÇEK"TİR. DOĞRU BİRDEN FAZLA OLABİLİR.

BENDE HEMEN OKUNACAKLAR LİSTEME ALIYORUM.

ÇOK TEŞEKKÜRLER.

beenmaya dedi ki...

ne kadar doğru bir tanım; ertelenen, bastırılan, görmezden gelinen her ne varsa bir süre sonra belki de başka bir şekilde ama çok daha artmış, yoğunlaşmış, çözülmez hale gelmiş bir şekilde ortaya çıkıyor öyle değil mi...

evet bende hekes gibi okunacaklar listesine hem de direk üstlerden geçiş yaptırıyorum...

parka dedi ki...

Bir zamanlar demir yolu tasarımı yapan bir adam tanımıştım. Dümdüz bir demiryolu yapmıştı. Hiç viraj yok.Neden dedim. Nedenini sorma demişti. Çünkü nedenler hep unutulur.

Bildiklerimizi sandıklarımızı düşünmekle geçiyor hayat çizgimiz. Bence insan genindeki en büyük eksiklik, öğrenebilme iç güdüsüne yönelik bir obezite hastalığının bağışıklık sisteminde bulunmamasıdır. Düşünebiliyormusun kitaplara açlık duyan bir insan nesli. Bu benim ütopyam. Sana bunun nedenleri hakkında çok uzun yazabilirim ama nedenini sorma. çünkü nedenler unutulur.

Sevgilerimle

Ahmet

YALNIZLIK OKULU dedi ki...

Woody Allen dan tutun da Kubrick e kadar, Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden tutun da Leonard Cohenin şarkısına Nazım Hikmetin şiirlerine kadar yok yok..İnsanın hayatına yön veren adamların tekmili birde bir ktabın içende olurda bu kitap okunmaz mı...

Ve doğru sadece bakmak istediğin açının çoğul gözlerle bakılıp onaylanmasıdır...

Adsız dedi ki...

"Hep bilmek istemediklerimizi öğreniyoruz şu hayatta önce..
İlk onları öğrendiğimiz için olsa gerek, bilmek istediklerimizin ne olduğunu unutuyoruz zamanla..
Umarım bir gün hatırlarım.. hatırlarsın.."

bu işteeeee
yazılarınla seni anlamak daha kolay yani ilk görüştee bukadar derin olduğunu anlamaya imkan yok tebriklerrr
süpersinnn ama herkeze anlattığım kadar warsın yani güçlü ve akıllı

yazın bana enerji werdiiii yoksa sabah sabah kötü hissediodum kendimii
hep insanlara bi şekilde düşüncelerimizi kabıl ettrmeye çalışıoruzzz yadaa dışlanmamak pahasınaa onlarınkini doğru saymaya çalışıoruzzz belkide bu yüzden olduğumuz gibi görünemioruzz we KÖTÜ olmaya başlıoruz
akşamm böle düşünüpp uyudum tabi sabahtaa iyi hissetmiodum
yazından çok şey çıkardım ve kendimi şimdi iyi hissediyorum.

ABİ dedi ki...

42 ne yaw? ben anlamadım..

7.oda dedi ki...

Candies; kesinlikle, tek olan şey hakikattir, doğru değil..

Beenmaya; bir de farketmeden bastırdığımız öyle çok şey var ki.. kitabı okuyunca da görüşlerini yaz olur mu :)

KaraKalem; Nedenler Hep Unutulur !! vurdu bu cümle beni.. uzun uzun düşünüyorum üzerine sabah okuduğumdan beri..

YalnızlıkOkulu; evet bütün sanat dünyası kitapta valla :)))

Banu; :))

Abi; 42 nin ne olduğunu anlamak için kitabı okumak gerek, bikaç cümle ile anlatılacak bir şey değil..
bu arada en dikkatlı okuyucu sensin :)

karton_piyer dedi ki...

senin bloğunu bu yüzden sevmiyorum. her seferinde yapılacaklar listesi kabarıyor :)

Pilli Petro dedi ki...

psikanaliz severim zaten ilginçten öte güzeldir eminim ki ben de listeme ekledim hemen :))

zaten son günlerden içsel çekişmelerimle çok tartıştığım bi konu yazının içinde geçenlerde :))

Adsız dedi ki...

maşallah döktürmüşün
evet evet
kesinlikle sıkı kitap

M.M.K. dedi ki...

:)
Eksik, zaten orada olmayandır!
teşekkürler!

M.M.K. dedi ki...

:) teşekkürler.. bir kere daha!

kaztüyü dedi ki...

aslında biraz kurcalayanlar için hayatını aklını,evet lann olucağınız çok nokta var,sadece çağın getirdiği hızdan dolayı artık ayrıntıları ve kendimizi es geçiyoruz, yemek bitmeden tatlı ne alırdınız diye soruyo garson,

egemavisi dedi ki...

Geç kalmış yorum:
42 neyse okunacak, öğrenilmeye çalışılacak. .)

Adsız dedi ki...

diyor ki şimdi okuduğum metinde "yaşamımız içinde kabul edebildiğimizi kitaplarda edemiyoruz, yalanlar ve uydurmalar. Hayatın kendisi yalan iken kitaplardan doğruyu söylemesini bekliyoruz."